Takvim Arkası En Güzel ve Özel Paylaşımlar Tarihte Bugün 27 Mayıs 2017 Elmalılı Hamdi Yazırın Vefatı ,Kimdi..Takvim Arkası En Güzel ve Özel Paylaşımlar-http://takvimarkasi.com/tarihte-bugun-27-mayis-2017-elmalili-hamdi-yazirin-vefati-kimdi/
- Elmalılı Hamdi Yazır'ın vefâtı (1942)
[caption id="attachment_380" align="alignleft" width="206"] Tarihte Bugün 27 Mayıs 2017 Elmalılı Hamdi Yazırın Vefatı ,Kimdi..[/caption]
(1878-1942) Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiriyle tanınan son devir din âlimlerinden.
Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğreniminin yanı sıra hafızlığını Elmalı’da tamamlayan Muhammed Hamdi, tahsiline devam etmek üzere dayısı Mustafa Efendi ile birlikte İstanbul’a gitti ve Küçük Ayasofya Medresesi’ne yerleşti (1895). Beyazıt Camii’ndeki derslerine devam ettiği Kayserili Mahmud Hamdi Efendi’den icazet aldı. Bundan sonra hocası Büyük Hamdi, kendisi de Küçük Hamdi diye anılmaya başlandı; yazılarında da bu imzayı kullandı. Soyadı kanunu çıkınca babasının köyünün ismini (Yazır) soyadı olarak aldıysa da daha çok doğum yerine nisbetle Elmalılı diye meşhur oldu.
Bir taraftan kendi gayretiyle edebiyat, felsefe ve mûsiki öğrendi. Ülkeyi çağdaş ilim ve medeniyet seviyesine ulaştırmaya vesile olabileceği ümidiyle meşrutiyet idaresini hararetle savunmaya başladı ve bu görüşü temsil eden İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ilmiye şubesine üye oldu. Avrupaî tarzda bir meşrutiyet yerine şeriata uygun bir meşrutiyet modeli geliştirmek için çalışmalar yaptı.
II. Meşrutiyetin ilk meclisine Antalya mebusu olarak girdi. II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesine rızâ göstermeyen fetva emini Nuri Efendi’yi ikna edip fetva müsveddesini yazmak suretiyle bu konuda etkili bir rol oynadı.
1918’de şeyhülislâmlık bünyesinde kurulan Dârü’l hikmeti’l İslâmiyye âzalığına, bir müddet sonra da bu müessesenin reisliğine tayin edildi. Israrlı teklifler üzerine Damad Ferid Paşa’nın birinci ve ikinci hükümetlerinde Evkaf nâzırı olarak görev yaptı. Bu görevde iken ikinci rütbeden Osmanlı nişanı ile ödüllendirildi.
15 Eylül 1919’da ilmî rütbesi Süleymaniye Medresesi müderrisliğine yükseltildi. Cumhuriyet’in ilânı üzerine memuriyet yaptığı kurumlar lağvedilince açıkta kaldı. Millî Mücadele sırasında İstanbul hükümetlerinde görev yaptığı için İstiklâl Mahkemesi’nce gıyabında idama mahkûm edilmesi üzerine Fatih’teki evinden alınarak Ankara’ya götürüldü ve kırk gün tutuklu kaldı. Mahkeme sonunda muhtemelen İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olması sebebiyle suçsuz bulunarak serbest bırakılınca İstanbul’a döndü. Bundan sonra camiye gitme dışında evinden hiç çıkmadı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türkçe bir tefsir hazırlatılması kararı alınınca Diyanet İşleri Reisliği bu işi kendisine teklif etti. Elmalılı teklifi kabul ederek tefsiri yazmaya başladı; Hak Dini Kur’an Dili adını verdiği eserini vefatından önce bitirmeye muvaffak oldu. 27 Mayıs 1942’de, uzun müddet müptelâ olduğu kalp yetmezliğinden Erenköy’de damadının evinde vefat etti ve Sahrayıcedid Mezarlığı’na defnedildi.
Çağdaşları arasında benzerine az rastlanan geniş kültürlü mütefekkir bir din âlimi olan Elmalılı Muhammed Hamdi aynı zamanda sanatçı bir kişiliğe sahipti. Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmasına rağmen edebî yönüyle pek tanınmamıştır. Eserlerinde kullandığı dil üzerinde yapılan incelemelerden anlaşıldığına göre Elmalılı yazılarında genellikle sade Türkçe kelimeleri tercih etmiş, ancak Türk dilinin öz malı haline gelen Arapça, Farsça ve Batı kaynaklı kelimeleri de ihmal etmemiştir. İlmî ve dinî konulara ilişkin yazılarında ise oldukça ağır ve ağdalı bir üslûp kullanmış, yer yer seçili cümleler kurmuş, mantık örgüsü sağlam uzun cümleler kullanmakta başarılı olmuştur.
İlmî Şahsiyeti
Elmalılı, İslâm ümmetinin içtimaî vicdanını kaybetmesinin büyük felâketlere sebep olacağını, müslümanları Avrupalılaştırmanın bir hata olduğunu ve kurtuluşun Avrupa’yı içimizde eritip kendi değerlerimizi korumakla mümkün olabileceğini yazılarında ısrarla belirtmiştir. Ona göre Batı’nın değerlerinden değil ilminden faydalanmak gerekir. Çünkü insanlar ancak İslâmî esaslara bağlı kalmakla mutlu olabilirler. Esasen insanlık kendi türünü devam ettirebilmek için bir gün mutlaka İslâmiyet’i benimsemeye mecbur kalacak ve gelecekte İslâm dini daha iyi anlaşılıp uygulanacaktır.
Muhammed Hamdi, İslâmî ilimlerdeki derin vukufunun yanı sıra felsefî düşünce ve pozitif ilimler alanında da sağlam bir anlayışa sahipti. Nitekim dinî endişelerle pozitif ilimlerin önüne engel konulmaması gerektiğini kuvvetle savunmuştur. Dini, kendi arzularıyla iyilik yapacak ve kemale erecek insanlar yetiştiren bir eğitim müessesesi veya insanları kendi istekleriyle tabiatta gözlenen zorunluluk ve baskıların üstüne yükseltecek olan bir hürriyet yolu olarak görür.
Elmalılı’ya asıl ününü kazandıran eseri Hak Dini Kur’an Dili adlı meşhur tefsiridir. Ona göre Kur’ân-ı Kerîm hiçbir dile hakkıyla tercüme edilemez. İhtiva ettiği mânaları keşfetmek çok zor olmakla birlikte Kur’an’ı tefsir edebilmek için kelimelerin gerçek anlamını belirlemek, lafız ve mâna bakımından ilişkili olan kelimeler arasında bağlantı kurmak, lafızların yer aldığı metnin genel kompozisyonunu dikkate almak ve neticede kastedilen asıl mâna ile tâli mânaları ayırt etmek gerekir.
Üç dört yıl aralıksız felsefe ile meşgul olan Muhammed Hamdi, Batılı bazı yazarların mantık ve felsefe kitaplarını tercüme etmek, pozitivizm, materyalizm ve tekâmül nazariyesi başta olmak üzere çeşitli felsefî sistemleri eleştirmek suretiyle felsefede de söz sahibi bir âlim olduğunu göstermiştir. Bilgiler arasındaki ilişkileri düzenleyerek mutlak senteze varmayı önemli gören Elmalılı, diğer mütefekkir ve âlimlerden bağımsız olarak düşünebilmesi ve onları yer yer eleştirerek farklı görüşler ortaya koyması açısından müslümanların tefekkür hayatının canlanmasına katkıda bulunmuştur.
- Hafta tatilinin cumadan pazara alınması (1935)
Bundan tam seksen (80) sene önce, 1935’de hafta tatili Cuma gününden Pazar gününe alındı. Müslümanlar için mübarek bir gün olan Cuma gününde inananlar, hem sağlıkları için hem de Cuma namazı gibi dini gerekliliklerden dolayı tatil yapıyorlardı. Osmanlı’da 1839 yılından sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nde ise 2 Ocak 1924 tarihinden itibaren Cuma günü resmi tatil günü olarak ilan edilmiştir. Ancak Batı’yla olan ticari ilişkilerde zarardan kaçınmak ve modernleşme kaygısıyla 27 Mayıs 1935 yılında 2739 sayılı yasayla resmi hafta tatili Cuma’dan Pazar’a alınmıştır. 1 Haziran 1935 tarihinde de resmi olarak ilk Pazar günü tatili uygulandı.
İslam Ansiklopedisi’nde Cuma günü tatili hakkında şöyle denilmiştir.
“İslâmiyet’te haftalık toplu ibadetin yapıldığı cuma gününe çok önem verilmesine ve bugünün Müslümanlar için bir bayram olduğunun belirtilmesine rağmen (bk. CUMA) gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadislerde cuma Müslümanlar için bir tatil günü olarak tayin edilmemiştir. Bununla beraber cuma gününün özelliklerini dikkate alan bazı İslâm âlimleri, haftanın herhangi bir gününün tatil kabul edilmesi durumunda bunun Cuma olmasının uygun bulunduğunu ifade etmişlerdir (Ebü’l-Alâ Mevdûdî, VI, 277; DİA, VIII, 85).” [1]
Naci Yengin, sorularlaislamiyet.com sitesinde konuyla ilgili olarak şunları kaydetti: Cumhuriyet devrimlerinden sadece birisi olan milâdi takvimin kabulüyle Türkiye müslümanlarının bin yıllık islamî geçmişleriyle aralarına engeller konulmuş ve bundan böyle hristiyan Noel baba kültürü halk arasında yaygınlık kazanarak batılılaşma resmî devlet politikası halini almıştır. Hafta tatilleri pazar gününe alınmış,1935 yılında ise Yahudilerin hafta tatilleri olan cumartesi günleri yarım gün tatil edilmiş, 1974 yılında cumartesi tatili tam güne çıkarılmıştır. Ancak Müslümanların haftalık bayramları olan cuma günleri için aynı durum söz konusu olmamıştır.
Geçtiğimiz aylarda ise Eğitim-Bir-Sen 3 No’lu Şube Başkanı Erol Ermiş konuyla ilgili “Neşter vurulması gereken bir konu da Cuma günüdür. Esasen bu basit konunun çoktan halledilmesi gerekirdi. Gerek kamu çalışanları, gerek özel sektör çalışanları, gerekse öğrenciler çoğu zaman isteseler de Cuma namazına gidememektedir. Bu sorunun çözülmesi artık elzem olmuştur.” açıklamasında bulunmuştu.
Türk edebiyatının bayrak şairi Arif Nihat Asya hafta tatilinin Cuma’dan Pazar’a alınmasını dizelerinde şu şekilde yorumlamıştır:
“Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu.
Ne olduysa hep azar azar oldu!
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız.
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız.
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık.
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Yaklaştıkça her sene özyurdumda yılbaşı.
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı.
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır.
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır.
Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır.
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.”
- Bahar rüzgârlarının sonu
Elmalılı Hamdi Yazır’ın vefâtı (1942)
Tarihte Bugün 27 Mayıs 2017 Elmalılı Hamdi Yazırın Vefatı ,Kimdi..
(1878-1942) Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiriyle tanınan son devir din âlimlerinden.
Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğreniminin yanı sıra hafızlığını Elmalı’da tamaml... - Inserts the excerpt of the post (processed),
Elmalılı Hamdi Yazır'ın vefâtı (1942)
(1878-1942) Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiriyle tanınan son devir din âlimlerinden.
Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğreniminin yanı sıra hafızlığını Elmalı’da tamamlayan Muhammed Hamdi, tahsiline devam etmek üzere dayısı Mustafa... - Inserts the excerpt of the post (as typed),
Elmalılı Hamdi Yazır'ın vefâtı (1942)
(1878-1942) Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiriyle tanınan son devir din âlimlerinden.
Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğreniminin yanı sıra hafızlığını Elmalı’da tamamlayan Muhammed Hamdi, tahsiline devam etmek üzere dayısı Mustafa E - Inserts the text till the tag or first N words of the post,
- Elmalılı Hamdi Yazır’ın vefâtı (1942)
(1878-1942) Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiriyle tanınan son devir din âlimlerinden.
Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğreniminin yanı sıra hafızlığını Elmalı’da tamamlayan Muhammed Hamdi, tahsiline devam etmek üzere dayısı Mustafa Efendi ile birlikte İstanbul’a gitti ve Küçük Ayasofya Medresesi’ne yerleşti (1895). Beyazıt Camii’ndeki derslerine devam ettiği Kayserili Mahmud Hamdi Efendi’den icazet aldı. Bundan sonra hocası Büyük Hamdi, kendisi de Küçük Hamdi diye anılmaya başlandı; yazılarında da bu imzayı kullandı. Soyadı kanunu çıkınca babasının köyünün ismini (Yazır) soyadı olarak aldıysa da daha çok doğum yerine nisbetle Elmalılı diye meşhur oldu.
Bir taraftan kendi gayretiyle edebiyat, felsefe ve mûsiki öğrendi. Ülkeyi çağdaş ilim ve medeniyet seviyesine ulaştırmaya vesile olabileceği ümidiyle meşrutiyet idaresini hararetle savunmaya başladı ve bu görüşü temsil eden İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ilmiye şubesine üye oldu. Avrupaî tarzda bir meşrutiyet yerine şeriata uygun bir meşrutiyet modeli geliştirmek için çalışmalar yaptı.
II. Meşrutiyetin ilk meclisine Antalya mebusu olarak girdi. II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesine rızâ göstermeyen fetva emini Nuri Efendi’yi ikna edip fetva müsveddesini yazmak suretiyle bu konuda etkili bir rol oynadı.
1918’de şeyhülislâmlık bünyesinde kurulan Dârü’l hikmeti’l İslâmiyye âzalığına, bir müddet sonra da bu müessesenin reisliğine tayin edildi. Israrlı teklifler üzerine Damad Ferid Paşa’nın birinci ve ikinci hükümetlerinde Evkaf nâzırı olarak görev yaptı. Bu görevde iken ikinci rütbeden Osmanlı nişanı ile ödüllendirildi.
15 Eylül 1919’da ilmî rütbesi Süleymaniye Medresesi müderrisliğine yükseltildi. Cumhuriyet’in ilânı üzerine memuriyet yaptığı kurumlar lağvedilince açıkta kaldı. Millî Mücadele sırasında İstanbul hükümetlerinde görev yaptığı için İstiklâl Mahkemesi’nce gıyabında idama mahkûm edilmesi üzerine Fatih’teki evinden alınarak Ankara’ya götürüldü ve kırk gün tutuklu kaldı. Mahkeme sonunda muhtemelen İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olması sebebiyle suçsuz bulunarak serbest bırakılınca İstanbul’a döndü. Bundan sonra camiye gitme dışında evinden hiç çıkmadı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türkçe bir tefsir hazırlatılması kararı alınınca Diyanet İşleri Reisliği bu işi kendisine teklif etti. Elmalılı teklifi kabul ederek tefsiri yazmaya başladı; Hak Dini Kur’an Dili adını verdiği eserini vefatından önce bitirmeye muvaffak oldu. 27 Mayıs 1942’de, uzun müddet müptelâ olduğu kalp yetmezliğinden Erenköy’de damadının evinde vefat etti ve Sahrayıcedid Mezarlığı’na defnedildi.
Çağdaşları arasında benzerine az rastlanan geniş kültürlü mütefekkir bir din âlimi olan Elmalılı Muhammed Hamdi aynı zamanda sanatçı bir kişiliğe sahipti. Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmasına rağmen edebî yönüyle pek tanınmamıştır. Eserlerinde kullandığı dil üzerinde yapılan incelemelerden anlaşıldığına göre Elmalılı yazılarında genellikle sade Türkçe kelimeleri tercih etmiş, ancak Türk dilinin öz malı haline gelen Arapça, Farsça ve Batı kaynaklı kelimeleri de ihmal etmemiştir. İlmî ve dinî konulara ilişkin yazılarında ise oldukça ağır ve ağdalı bir üslûp kullanmış, yer yer seçili cümleler kurmuş, mantık örgüsü sağlam uzun cümleler kullanmakta başarılı olmuştur.
İlmî Şahsiyeti
Elmalılı, İslâm ümmetinin içtimaî vicdanını kaybetmesinin büyük felâketlere sebep olacağını, müslümanları Avrupalılaştırmanın bir hata olduğunu ve kurtuluşun Avrupa’yı içimizde eritip kendi değerlerimizi korumakla mümkün olabileceğini yazılarında ısrarla belirtmiştir. Ona göre Batı’nın değerlerinden değil ilminden faydalanmak gerekir. Çünkü insanlar ancak İslâmî esaslara bağlı kalmakla mutlu olabilirler. Esasen insanlık kendi türünü devam ettirebilmek için bir gün mutlaka İslâmiyet’i benimsemeye mecbur kalacak ve gelecekte İslâm dini daha iyi anlaşılıp uygulanacaktır.
Muhammed Hamdi, İslâmî ilimlerdeki derin vukufunun yanı sıra felsefî düşünce ve pozitif ilimler alanında da sağlam bir anlayışa sahipti. Nitekim dinî endişelerle pozitif ilimlerin önüne engel konulmaması gerektiğini kuvvetle savunmuştur. Dini, kendi arzularıyla iyilik yapacak ve kemale erecek insanlar yetiştiren bir eğitim müessesesi veya insanları kendi istekleriyle tabiatta gözlenen zorunluluk ve baskıların üstüne yükseltecek olan bir hürriyet yolu olarak görür.
Elmalılı’ya asıl ününü kazandıran eseri Hak Dini Kur’an Dili adlı meşhur tefsiridir. Ona göre Kur’ân-ı Kerîm hiçbir dile hakkıyla tercüme edilemez. İhtiva ettiği mânaları keşfetmek çok zor olmakla birlikte Kur’an’ı tefsir edebilmek için kelimelerin gerçek anlamını belirlemek, lafız ve mâna bakımından ilişkili olan kelimeler arasında bağlantı kurmak, lafızların yer aldığı metnin genel kompozisyonunu dikkate almak ve neticede kastedilen asıl mâna ile tâli mânaları ayırt etmek gerekir.
Üç dört yıl aralıksız felsefe ile meşgul olan Muhammed Hamdi, Batılı bazı yazarların mantık ve felsefe kitaplarını tercüme etmek, pozitivizm, materyalizm ve tekâmül nazariyesi başta olmak üzere çeşitli felsefî sistemleri eleştirmek suretiyle felsefede de söz sahibi bir âlim olduğunu göstermiştir. Bilgiler arasındaki ilişkileri düzenleyerek mutlak senteze varmayı önemli gören Elmalılı, diğer mütefekkir ve âlimlerden bağımsız olarak düşünebilmesi ve onları yer yer eleştirerek farklı görüşler ortaya koyması açısından müslümanların tefekkür hayatının canlanmasına katkıda bulunmuştur.
- Hafta tatilinin cumadan pazara alınması (1935)
Bundan tam seksen (80) sene önce, 1935’de hafta tatili Cuma gününden Pazar gününe alındı. Müslümanlar için mübarek bir gün olan Cuma gününde inananlar, hem sağlıkları için hem de Cuma namazı gibi dini gerekliliklerden dolayı tatil yapıyorlardı. Osmanlı’da 1839 yılından sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nde ise 2 Ocak 1924 tarihinden itibaren Cuma günü resmi tatil günü olarak ilan edilmiştir. Ancak Batı’yla olan ticari ilişkilerde zarardan kaçınmak ve modernleşme kaygısıyla 27 Mayıs 1935 yılında 2739 sayılı yasayla resmi hafta tatili Cuma’dan Pazar’a alınmıştır. 1 Haziran 1935 tarihinde de resmi olarak ilk Pazar günü tatili uygulandı.
İslam Ansiklopedisi’nde Cuma günü tatili hakkında şöyle denilmiştir.
“İslâmiyet’te haftalık toplu ibadetin yapıldığı cuma gününe çok önem verilmesine ve bugünün Müslümanlar için bir bayram olduğunun belirtilmesine rağmen (bk. CUMA) gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadislerde cuma Müslümanlar için bir tatil günü olarak tayin edilmemiştir. Bununla beraber cuma gününün özelliklerini dikkate alan bazı İslâm âlimleri, haftanın herhangi bir gününün tatil kabul edilmesi durumunda bunun Cuma olmasının uygun bulunduğunu ifade etmişlerdir (Ebü’l-Alâ Mevdûdî, VI, 277; DİA, VIII, 85).” [1]
Naci Yengin, sorularlaislamiyet.com sitesinde konuyla ilgili olarak şunları kaydetti: Cumhuriyet devrimlerinden sadece birisi olan milâdi takvimin kabulüyle Türkiye müslümanlarının bin yıllık islamî geçmişleriyle aralarına engeller konulmuş ve bundan böyle hristiyan Noel baba kültürü halk arasında yaygınlık kazanarak batılılaşma resmî devlet politikası halini almıştır. Hafta tatilleri pazar gününe alınmış,1935 yılında ise Yahudilerin hafta tatilleri olan cumartesi günleri yarım gün tatil edilmiş, 1974 yılında cumartesi tatili tam güne çıkarılmıştır. Ancak Müslümanların haftalık bayramları olan cuma günleri için aynı durum söz konusu olmamıştır.
Geçtiğimiz aylarda ise Eğitim-Bir-Sen 3 No’lu Şube Başkanı Erol Ermiş konuyla ilgili “Neşter vurulması gereken bir konu da Cuma günüdür. Esasen bu basit konunun çoktan halledilmesi gerekirdi. Gerek kamu çalışanları, gerek özel sektör çalışanları, gerekse öğrenciler çoğu zaman isteseler de Cuma namazına gidememektedir. Bu sorunun çözülmesi artık elzem olmuştur.” açıklamasında bulunmuştu.
Türk edebiyatının bayrak şairi Arif Nihat Asya hafta tatilinin Cuma’dan Pazar’a alınmasını dizelerinde şu şekilde yorumlamıştır:
“Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu.
Ne olduysa hep azar azar oldu!
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız.
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız.
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık.
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Yaklaştıkça her sene özyurdumda yılbaşı.
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı.
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır.
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır.
Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır.
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.”
- Bahar rüzgârlarının sonu
- Inserts the processed body(text) of the post,
- Elmalılı Hamdi Yazır'ın vefâtı (1942)
[caption id="attachment_380" align="alignleft" width="206"] Tarihte Bugün 27 Mayıs 2017 Elmalılı Hamdi Yazırın Vefatı ,Kimdi..[/caption]
(1878-1942) Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiriyle tanınan son devir din âlimlerinden.
Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğreniminin yanı sıra hafızlığını Elmalı’da tamamlayan Muhammed Hamdi, tahsiline devam etmek üzere dayısı Mustafa Efendi ile birlikte İstanbul’a gitti ve Küçük Ayasofya Medresesi’ne yerleşti (1895). Beyazıt Camii’ndeki derslerine devam ettiği Kayserili Mahmud Hamdi Efendi’den icazet aldı. Bundan sonra hocası Büyük Hamdi, kendisi de Küçük Hamdi diye anılmaya başlandı; yazılarında da bu imzayı kullandı. Soyadı kanunu çıkınca babasının köyünün ismini (Yazır) soyadı olarak aldıysa da daha çok doğum yerine nisbetle Elmalılı diye meşhur oldu.
Bir taraftan kendi gayretiyle edebiyat, felsefe ve mûsiki öğrendi. Ülkeyi çağdaş ilim ve medeniyet seviyesine ulaştırmaya vesile olabileceği ümidiyle meşrutiyet idaresini hararetle savunmaya başladı ve bu görüşü temsil eden İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ilmiye şubesine üye oldu. Avrupaî tarzda bir meşrutiyet yerine şeriata uygun bir meşrutiyet modeli geliştirmek için çalışmalar yaptı.
II. Meşrutiyetin ilk meclisine Antalya mebusu olarak girdi. II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesine rızâ göstermeyen fetva emini Nuri Efendi’yi ikna edip fetva müsveddesini yazmak suretiyle bu konuda etkili bir rol oynadı.
1918’de şeyhülislâmlık bünyesinde kurulan Dârü’l hikmeti’l İslâmiyye âzalığına, bir müddet sonra da bu müessesenin reisliğine tayin edildi. Israrlı teklifler üzerine Damad Ferid Paşa’nın birinci ve ikinci hükümetlerinde Evkaf nâzırı olarak görev yaptı. Bu görevde iken ikinci rütbeden Osmanlı nişanı ile ödüllendirildi.
15 Eylül 1919’da ilmî rütbesi Süleymaniye Medresesi müderrisliğine yükseltildi. Cumhuriyet’in ilânı üzerine memuriyet yaptığı kurumlar lağvedilince açıkta kaldı. Millî Mücadele sırasında İstanbul hükümetlerinde görev yaptığı için İstiklâl Mahkemesi’nce gıyabında idama mahkûm edilmesi üzerine Fatih’teki evinden alınarak Ankara’ya götürüldü ve kırk gün tutuklu kaldı. Mahkeme sonunda muhtemelen İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olması sebebiyle suçsuz bulunarak serbest bırakılınca İstanbul’a döndü. Bundan sonra camiye gitme dışında evinden hiç çıkmadı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türkçe bir tefsir hazırlatılması kararı alınınca Diyanet İşleri Reisliği bu işi kendisine teklif etti. Elmalılı teklifi kabul ederek tefsiri yazmaya başladı; Hak Dini Kur’an Dili adını verdiği eserini vefatından önce bitirmeye muvaffak oldu. 27 Mayıs 1942’de, uzun müddet müptelâ olduğu kalp yetmezliğinden Erenköy’de damadının evinde vefat etti ve Sahrayıcedid Mezarlığı’na defnedildi.
Çağdaşları arasında benzerine az rastlanan geniş kültürlü mütefekkir bir din âlimi olan Elmalılı Muhammed Hamdi aynı zamanda sanatçı bir kişiliğe sahipti. Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmasına rağmen edebî yönüyle pek tanınmamıştır. Eserlerinde kullandığı dil üzerinde yapılan incelemelerden anlaşıldığına göre Elmalılı yazılarında genellikle sade Türkçe kelimeleri tercih etmiş, ancak Türk dilinin öz malı haline gelen Arapça, Farsça ve Batı kaynaklı kelimeleri de ihmal etmemiştir. İlmî ve dinî konulara ilişkin yazılarında ise oldukça ağır ve ağdalı bir üslûp kullanmış, yer yer seçili cümleler kurmuş, mantık örgüsü sağlam uzun cümleler kullanmakta başarılı olmuştur.
İlmî Şahsiyeti
Elmalılı, İslâm ümmetinin içtimaî vicdanını kaybetmesinin büyük felâketlere sebep olacağını, müslümanları Avrupalılaştırmanın bir hata olduğunu ve kurtuluşun Avrupa’yı içimizde eritip kendi değerlerimizi korumakla mümkün olabileceğini yazılarında ısrarla belirtmiştir. Ona göre Batı’nın değerlerinden değil ilminden faydalanmak gerekir. Çünkü insanlar ancak İslâmî esaslara bağlı kalmakla mutlu olabilirler. Esasen insanlık kendi türünü devam ettirebilmek için bir gün mutlaka İslâmiyet’i benimsemeye mecbur kalacak ve gelecekte İslâm dini daha iyi anlaşılıp uygulanacaktır.
Muhammed Hamdi, İslâmî ilimlerdeki derin vukufunun yanı sıra felsefî düşünce ve pozitif ilimler alanında da sağlam bir anlayışa sahipti. Nitekim dinî endişelerle pozitif ilimlerin önüne engel konulmaması gerektiğini kuvvetle savunmuştur. Dini, kendi arzularıyla iyilik yapacak ve kemale erecek insanlar yetiştiren bir eğitim müessesesi veya insanları kendi istekleriyle tabiatta gözlenen zorunluluk ve baskıların üstüne yükseltecek olan bir hürriyet yolu olarak görür.
Elmalılı’ya asıl ününü kazandıran eseri Hak Dini Kur’an Dili adlı meşhur tefsiridir. Ona göre Kur’ân-ı Kerîm hiçbir dile hakkıyla tercüme edilemez. İhtiva ettiği mânaları keşfetmek çok zor olmakla birlikte Kur’an’ı tefsir edebilmek için kelimelerin gerçek anlamını belirlemek, lafız ve mâna bakımından ilişkili olan kelimeler arasında bağlantı kurmak, lafızların yer aldığı metnin genel kompozisyonunu dikkate almak ve neticede kastedilen asıl mâna ile tâli mânaları ayırt etmek gerekir.
Üç dört yıl aralıksız felsefe ile meşgul olan Muhammed Hamdi, Batılı bazı yazarların mantık ve felsefe kitaplarını tercüme etmek, pozitivizm, materyalizm ve tekâmül nazariyesi başta olmak üzere çeşitli felsefî sistemleri eleştirmek suretiyle felsefede de söz sahibi bir âlim olduğunu göstermiştir. Bilgiler arasındaki ilişkileri düzenleyerek mutlak senteze varmayı önemli gören Elmalılı, diğer mütefekkir ve âlimlerden bağımsız olarak düşünebilmesi ve onları yer yer eleştirerek farklı görüşler ortaya koyması açısından müslümanların tefekkür hayatının canlanmasına katkıda bulunmuştur.
- Hafta tatilinin cumadan pazara alınması (1935)
Bundan tam seksen (80) sene önce, 1935’de hafta tatili Cuma gününden Pazar gününe alındı. Müslümanlar için mübarek bir gün olan Cuma gününde inananlar, hem sağlıkları için hem de Cuma namazı gibi dini gerekliliklerden dolayı tatil yapıyorlardı. Osmanlı’da 1839 yılından sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nde ise 2 Ocak 1924 tarihinden itibaren Cuma günü resmi tatil günü olarak ilan edilmiştir. Ancak Batı’yla olan ticari ilişkilerde zarardan kaçınmak ve modernleşme kaygısıyla 27 Mayıs 1935 yılında 2739 sayılı yasayla resmi hafta tatili Cuma’dan Pazar’a alınmıştır. 1 Haziran 1935 tarihinde de resmi olarak ilk Pazar günü tatili uygulandı.
İslam Ansiklopedisi’nde Cuma günü tatili hakkında şöyle denilmiştir.
“İslâmiyet’te haftalık toplu ibadetin yapıldığı cuma gününe çok önem verilmesine ve bugünün Müslümanlar için bir bayram olduğunun belirtilmesine rağmen (bk. CUMA) gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadislerde cuma Müslümanlar için bir tatil günü olarak tayin edilmemiştir. Bununla beraber cuma gününün özelliklerini dikkate alan bazı İslâm âlimleri, haftanın herhangi bir gününün tatil kabul edilmesi durumunda bunun Cuma olmasının uygun bulunduğunu ifade etmişlerdir (Ebü’l-Alâ Mevdûdî, VI, 277; DİA, VIII, 85).” [1]
Naci Yengin, sorularlaislamiyet.com sitesinde konuyla ilgili olarak şunları kaydetti: Cumhuriyet devrimlerinden sadece birisi olan milâdi takvimin kabulüyle Türkiye müslümanlarının bin yıllık islamî geçmişleriyle aralarına engeller konulmuş ve bundan böyle hristiyan Noel baba kültürü halk arasında yaygınlık kazanarak batılılaşma resmî devlet politikası halini almıştır. Hafta tatilleri pazar gününe alınmış,1935 yılında ise Yahudilerin hafta tatilleri olan cumartesi günleri yarım gün tatil edilmiş, 1974 yılında cumartesi tatili tam güne çıkarılmıştır. Ancak Müslümanların haftalık bayramları olan cuma günleri için aynı durum söz konusu olmamıştır.
Geçtiğimiz aylarda ise Eğitim-Bir-Sen 3 No’lu Şube Başkanı Erol Ermiş konuyla ilgili “Neşter vurulması gereken bir konu da Cuma günüdür. Esasen bu basit konunun çoktan halledilmesi gerekirdi. Gerek kamu çalışanları, gerek özel sektör çalışanları, gerekse öğrenciler çoğu zaman isteseler de Cuma namazına gidememektedir. Bu sorunun çözülmesi artık elzem olmuştur.” açıklamasında bulunmuştu.
Türk edebiyatının bayrak şairi Arif Nihat Asya hafta tatilinin Cuma’dan Pazar’a alınmasını dizelerinde şu şekilde yorumlamıştır:
“Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu.
Ne olduysa hep azar azar oldu!
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız.
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız.
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık.
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Yaklaştıkça her sene özyurdumda yılbaşı.
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı.
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır.
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır.
Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır.
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.”
- Bahar rüzgârlarının sonu
Etiketler
comment closed